MUTEZİLE EKOLÜ'NÜN DOĞUŞUNA İLİŞKİN BAZI MÜSTEŞRİKLERİN YAKLAŞIMLARI ÜZERİNE
- atakan korkmaz
- 11 Eki 2015
- 6 dakikada okunur

İslam düşüncesinin ekollerinden Mutezile, dinin nasıl anlaşılması gerektiği hususunda izlediği farklı usul ve meselelere ilişkin rasyonalist tavırla tanınmış[1], kelam ilmini geliştirerek bu ilmin ışığında “din felsefecileri”[2] olarak ortaya çıktığı devirde tüm etkenleriyle dinin anlaşılma ve yorumlanma biçimine yön vermiş[3], ekolleşmeye başladıkları coğrafyalarında itikadi ve siyasi olarak cereyan eden bir takım kritik olayların rastladığı tarihlerde savunmacı, çözümcü ve davetçi[4] nitelikleriyle hareket etmiş bir aksiyon ve düşünce hareketidir. Bu ekolün etki alanının genişliğinin, fikirlerinin uzun ömürlülüğünün, kültürel mirasının devam ettirilme gayretinin ve dünya siyaset hayatındaki izlerinin daha iyi idrak edilebilmesi için hareketin ilk fikir ve ilk hareketlerinin tespit edilmesi zaruri bir ihtiyaçtır.
Bu ekolün doğuşuna ilişkin olarak, yalnızca, İslam Mezhepleri Tarihçiliği alanında ihtisas yapmış Yahudi asıllı Macar müsteşrik Ignac Goldziher, İsveçli oryantalist Henrik Samuel Nyberg ve Alman asıllı Katolik teolog Joseph Van Ess’in çalışmalarındaki görüşlerine ve çıkarımlarına bakacak olursak karşımıza şu tablo çıkacaktır:
Watt’ın önemle dikkat çektiği bir husus, Hasan Basri ile Vasıl bin Ata arasındaki kabul edilmiş meşhur hikaye veya asıl rivayet reddolunduğu takdirde, ekolün doğuşunu açıklamak için bir sürü başka imkana kapı açılmasıdır. Buna örnek olarak da Goldziher’in hareketin başlangıcının münzevi zahidlerden ileri geldiği hususuna kuvvetle inanmış olduğunu gösterir.[5] Bu görüşünde Goldziher, ilk Mutezililerin tohumlarının dini dürtüler ile ivme kazandığını, bir hayli zahid (ascetic) ve münzevi hayata çekildiği (withdraw) görülen kimselerin bulunduğunu vurgular.[6] Bunun da harekete ilk güdüyü ve şiddeti verdiğini, böylece Mutezile’nin, (çoğunluğu oluşturan genel) itikadın dominant konseptleri karşısında en keskin karşı duruş haline geldiği sonucuna varır.[7]
Nyberg de, Nevbahti’den doğrudan faydalanarak onun ifadelerine dikkat çeker.[8] Başlarda Mutezile’nin bir politik hareket ve sonraları bir teolojik (kelami) hareket haline geldiğini belirtmektedir.[9] Bu politik hareketi de Ali’nin hilafeti konusunda hüküm belirtmeyip tarafsız-çekimser (neutral) kalan bazı sahabe ve tabiinin tavrına götürür. Bu sebeple ilk onlara “Mutezile” dendiğini söyler. Böylece Ali’nin yanında veya karşısında savaşmayı kabul etmeyip bunu caiz görmemeleri sebebiyle onları bu Mutezililerin öncüleri olarak görür.[10] Çünkü büyük günah sorusu politik bir arka plana dayanmaktadır ve Vasıl ve Amr’ın “iki menzil arası bir yer” prensibini de politik tarafsızlık olarak kabul eder.[11] Bununla birlikte Nyberg, bu fikrin Abbasilerin iktidara gelmeden önceki siyasi programının teorik alanda ortaya çıkan şekli olduğunu söylemiş[12] ve bunda dailerin (davetçilerin), Emevilerin son zamanlarına ve Abbasilerin kuruluşuna rastlayan o dönem için Abbasi hareketine destek ve propagandasını yapma amacının olduğunu ima etmiştir.[13]
Van Ess ise teorik olarak ekolleşmenin oluşumu hakkında; Amr’ın etrafında bulunan grubunun, onun Vasıl’a katılmadan önce, Mutezile olarak isimlendirildiğini ve bunun da İbadiler (Havaric) arasında “i’tizal“ kelimesine yüklenen “bir imama bağlılıktan feragat etme” anlamından geldiğini, Amr’ın grubunun Kureyş’e (Emeviler) olan bağlılığından feragat ettiğinin spekülatif de olsa mümkün olduğunu yazar lakin bunun bir hipotezden ileri gitmediğini de ekler.[14] O’na göre, her ne kadar “sistemci” olarak Dırar bin Amr’ın vurgulanması gerekse de, “duat” yani Vasıl’ın öğretilerini yayma amacıyla coğrafyanın dört bir tarafına yolladığı misyonerleri tarafından yapılan İslam’a davet hareketi üzerine düşünmek daha doğru olur çünkü Vasıl’ın “Manihesitlere karşı bin soru” (Reddiye) adlı eserini hatırlayacak olursak, onların itizal’i ile Kelam, inanmayanlara karşı bir savunma mücadelesi olarak başlamıştı.[15]
Her üç müsteşrik de Mutezili’nin ekolleşme sürecini başlatırken devrin sosyo-kültürel ve politik zeminini esas almış olsa da çıkarımlarında hata paylarının yüksek olduğu sonraki çalışmalarla kanıtlanmıştır. Zaman-mekan ve fikir-hadise irtibatı metodları kullanılarak tek tek yapılan çıkarım ve yorumlar değerlendirilecek olursa şu yargılara varılır:
Goldziher’in zühd ve inzivaya çekilme merkezli teorisinin esaslı bir tenkidinin Nallino tarafından yapıldığı görülür. O dönemde Hasan El Basri veya başka birçok kimse ve halkadan daha zahid veya takvalı olduğu düşünülmemekte[16], en azından bunun o dönemde onları diğerlerinden ayıracak tarzda belirginleşen bir özellik olmadığı dile getirilmektedir.[17] Amr ve Vasıl’ın zahid ve takvalı kişiler olduğu, kendilerini eleştiren Makalat eserlerinde[18] dahi geçmiş olsa da, o zamanın şartlarında bu, olağan bir şeydi. Bu sebeple Goldziher’in görüşleri isabetli olmamıştır, diyebiliriz.
Nyberg’in temel referans kaynak olarak aldığı Nevbahti bir Şii’dir ve Şiiler tarihini, sonraki şartlar ışığında yeniden yazdıkları iyi bilindiğinden –en azından şimdilik- bu yaklaşımın sağlıklı olamayacağı, siyasi Mutezili olarak anılan grup ile sonraki kelami zümre arasında direk bir irtibatın tespit edilemediği sonucuna varmaktayız. Bununla birlikte Vasıl ve Amr’ın siyasi Mutezile’yi takip edip diğer itikadi dominant konseptlere uymadığı ve birliği sağlamak veya orta yolu bulmak amacıyla akıl-vahiy bağlantısından kopmadan çözümcü yaklaşım sergiledikleri yorumu isabetlidir. Abbasi propagandacılığı iddiası haklılık payı içerse de tam doğru kabul doğrusu etmek pek de mümkün değildir. Zira Abbasilerin propaganda yoğunluğu olduğu bir dönemde dailerin de faal olması dikkat çekicidir lakin Emevi zulmünden herkes muzdarip olduğundan “Ali Sancağı” altında birliğe çağıran Abbasileri herkes kalben desteklemiş olsa dahi ilk Mutezililer ve Emevi devrindeki toparlanmaya başlayan Abbasiler arasında liderler düzeyinde bir görüşme tespit edilememiştir.[19] Bununla birlikte dailer ticaret de yapmaktaydılar.
Van Ess, ileri sürer gibi görünüp sonra katılmadığı hipotez ile -deyim yerindeyse- totoloji yapmış görünmektedir. Amr’ın Emeviler’e destek verdiğinden dolayı Mutezile olarak adlandırıldığına dair herhangi eski bir kaynak henüz saptanmamıştır. Aksine aynı eserinde[20] Mutezile’ye isnad edilen olumsuz ayrılık yaftasının karşıtlarınca uydurulduğunu, Mutezile’ye ismin neden ve hangi orijinle verildiğinin ve ekolün kuruluşunun ne zaman ve nasıl olduğunun kurgulanmasının hayli güç olduğunu kendisi de itiraf etmektedir.[21] Kelam üzerinden kurduğu çıkarıma ise ilk oluşum aşamasında hak verilebilse de ilk Mutezili alimler sadece öteki ile karşılaşmalarında yani gayri Müslimlere değil, ayrıca, dine taşınan eski kadim itikadi anlayışlara-algılamalara-sentezlere ve diğer kur’an tasavvurlarına da karşı çıkıp reddiyeler yazmıştır.[22]
Bu görüşlerden yola çıkacak olursak, her ne kadar, üç müsteşrik de oluşma dönemi hakkında belli başlı vakıalar ileri sürmüş olsalar da, Mutezililiğin ehemmiyetli bir fikri hareket olarak Harun Reşid’in hilafetine kadar zuhur etmediği açıktır.[23] Bu bağlamda Mutezile’nin itikadi ilk fikir-hadise farklılaşması Vasıl’ın "iki menzil arasındaki yer" prensibi olsa da, klasik anlamda ilk Mutezili ekolleşmenin oluşması Ebu’l Huzeyl Allaf’ın Yunan felsefesini kullanarak mezhebi sistematize ettiği ve cedel tekniği ile mantıksal ilkelerini belirleyerek ortaya koyduğu ve Mu’tezile kelamına has form olan soru-cevap diyalektiği, yani kelam denilen olguyu kazandırdığı Basra Mektebi’ni geliştirdiği dönemdir.[24] O ve yetiştirdiği sonraki nesillerle Mutezile, altın çağını yaşamış, dinin müntesiplerine silinmeyecek kültürel ve düşünsel bir miras bırakmış ve insanlık tarihine dev bir imza atmıştır.
----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
[1] Aydınlı, Osman. (2008), Makale:“Mutezile’nin Tarih Algısı”, s:77, İslami İlimler Dergisi, Yıl 3 (Güz), Sayı 2, Çorum
[2] “…and was, in the true sense of the phrase, a philosophy of religion … known as Mutazilites...” [Bkz: Goldziher, Ignac. (1910), Introduction to Islamic Theology and Law, s: 102, İng. Çev: Charles Issawi - Bernard Lewis, Princeton University Press, 1981 Basımı, New Jersey]
[3] Işık, Kemal. (1967), Mutezile’nin Doğuşu ve Kelami Görüşleri, s. 7, Ankara Üni. Basımevi, Ankara
[4] Aydınlı, Osman. (2013), İslam Düşüncesinde Aklileşme Süreci Mutezile’nin Oluşumu ve Ebu’l Hüzeyl Allaf, s.79, Ankara Okulu Yay., Ankara
[5] Watt, W.Montgomery. (2010) “İslam Düşüncesinin Teşekkül Devri”, s.302, Çev. E.R. Fığlalı, 3.baskı, Sarkaç Yay., Ankara
[6] Goldziher, a.g.e, s. 102
[7] “- gave the first impetus to the movement which, …, came to stand in ever-sharper op-position to dominant conceptions of belief.” [Bkz: Goldziher, a.g.e. s.102 vd] Detay olarak Vasıl bin Ata’nın ölümünü anlatan bir şiirde onun ne dirheme ne de dinara dokunduğu ve Amr b. Ubeyd’in gece ibadetleri ve hacca gidişi anlatılmakta, bu şekilde onların zühdlerine dikkat çekilmektedir. (a.g.e s.103 vd)
[8] Watt, a.g.e. 302
[9] “…at first, Mutazila was a political movement and only later became a theological movement. One of those who held this view was Nyberg…” [Bkz: Heemskerk, Margeretha T. (2000), Suffering in the Mu'tazilite Theology: Abd Al-J̆abbār's Teaching on Pain and Divine Justice, s:15, Koninklijke Brill Nv Basımı, Leiden, Hollanda]
[10] Watt, a.g.e, s. 302
[11] Heemskerk, a.g.e, s. 15
[12] Aydınlı, a.g.e, s.79
[13] Aydınlı, a.g.e, s.78
[14] “…it is possible that the group round Amr was already called Mutazila before Amr joined Wasil. He (Van Ess) took into account the fact among the Ibadites the term itizal meant renouncing one’s allegiance to the imam and speculated that the group of Amr was called Mutazila because they renounced their allegiance to Quraysh. He added that this is no more than a hipothesis.”[Bkz: Heemskerk, a.g.e, s. 15]
[15] Van Ess, Joseph. (2000) Makale:“İslam Kelamının Başlangıcı”, s. 2, çev: Şaban Ali Düzgün, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Cilt: 41, Sayı: 1, Ankara Okulu Basımevi, Ankara
[16] Watt, a.g.e s.302; Aydınlı, a.g.e s.40
[17] Aydınlı, a.g.e, s.41
[18] Şehristani, (2011), Dinler Mezhepler ve Felsefi Sistemler Tarihi, (El Milel ve’n Nihal), çev. Mustafa Öz, s.61, Litera Yay., 2. Baskı, İstanbul
[19] Aydınlı, a.g.e 79 vd
[20] Van Ess, Joseph. 1991, “Theologie und Gesellschaft im 2. und 3. Jahrhundert Hidschra: Eine Geschichte des religiösen Denkens im frühen Islam”, s. 335, ,6 Bände. De Gruyter, Berlin [naklen bkz: Heemskerk, a.g.e, s.15]
[21] Heemskerk, a.g.e, s.15
[22] Işık, a.g.e, s.12
[23] Watt, a.g.e, s. 304
[24] Watt, a.g.e, 304; Aydınlı, a.g.e, s.58
Comments