top of page
Ara

NAZZAM: MUTEZİLE’NİN ALTIN ÇAĞINDAKİ İKİ LİDERDEN ARKAPLANA İTİLENİ

  • Yazarın fotoğrafı: atakan korkmaz
    atakan korkmaz
  • 2 Kas 2015
  • 5 dakikada okunur

Nazzam'ın Düşünce Ekseni ve Yaratma Teorisi

Mutezile, İslam’ın rasyonalist okulu olarak, oluşumunu ve olgun yapısını Ebu’l Huzeyl Allaf ile tamamlamıştı. Yunan felsefesi, mantık ve cedel tekniklerinin kullanılması ile Kelam’ın gelişimini ve yükselişe geçmesini sağlayan Allaf, mezhebin usulünü (usul-u hamse) ortaya koyarak ekole prestij ve sistematik bir yapı kazandırmıştı. Bu sebeple mezhebin lideri, öncüsü ve zirvesi sayılan ilk isimdir.[1]

Mutezile’nin altın çağı olarak anılan bu devirde Allaf’ın halefi, öğrencisi, kelamda rakibi ve en az onun kadar lider konumda olan bir diğer zirve isim yeğeni İbrahim bin Seyyar en-Nazzam’dır. Kaynaklar incelendiğinde dikkat edilecektir ki Mutezile’nin en tanınmışları, kelam ve felsefeyi en iyi kullananları sayılırken bu iki isim birbirine yapışık/bitişik şekilde anılmaktadır.[2] Aynı zamanda Allaf-Nazzam karşılaştırması, çoğu kez Pluton-Aristoteles gibi hoca-öğrenci (boynuz ve kulak misali) ilişkisine benzetilir.[3] Nazzam’ı önemli kılan ve öne çıkaran husus hocası Allaf’tan ayrıldığı noktalardır ki bu farklılıklar Fırak literatüründe Mutezile’nin alt-ayrı bir mezhep kolu sayılacak kadar hocasına nispeten üretilen (Huzeyliye) mezhebin anlatımından daha fazla yer tutmuştur.[4] O’nun kadar felsefenin inceliklerine vakıf olup, en az onun kadar iyi bir mütekellimdir.

Nazzam'ın gözde bir şair, iyi bir dilci ve özellikle son derece zeki, mükemmel bir hafızaya sahip filozof ve ince bir cedelci olması, onu, Abbasi kültürünün en önemli isimlerinden ve köşetaşlarından biri yapmıştır.[5] Hakeza, nesirde ve cümleleri dizmekte (tanzim etmekte) üstün bir kabiliyete sahip olduğu için kendisine düzenleyici, tanzim edici anlamında Nazzam adı verilmiştir.[6]

Nazzam'ın düşünce evrenini oluşturan etmenleri hakkında bilgi vermemiz gerekirse, Mutezile’nin genel görüşünden ayrıldığı konuları tespit etmek ve bu farklılıkları değerlendirmek; onun hakkının verilmesini ve pahasının anlaşılmasını kolaylaştıracaktır ki belli başlı farklı görüşlerini şu şekilde sıralamak mümkündür:

  • Kader konusunda Mutezile’nin genel görüşünden farklı olarak hayrın ve şerrin Allah’ın yaratma kudretinde olmadığını ve insanda bulunduğunu ileri sürmüştür. Bununla birlikte cennet ehlinin sevabını, cehennem ehlinin de günahını artırma veya eksiltme kudretinin bulunmadığını söylemiştir.[7]

  • İrade sıfatı zati olarak Allah’da bulunmaz. Bunun fiili olarak karşılığı Tekvin olup kullarınkine benzemez. “Kün” dendiğinde irade olunan şey anında hasıl olur. Aynı zamanda irade etmek emir demek olduğundan, kulların fiilleri üzerinde Allah’ın irade edici vasfı yoktur. Böylece kulların özgür irade ve tercihlerinde zorunlu etkiden veya bir müdahaleden söz edilemez.[8]

  • Kur’anın i’cazı (üslub, nazım, ahenk ve kelimelerin itina ile yerli yerinde oluşu) ve geçmiş ile gelecekten haber vermesi, insanların ona karşı çıkabilme ve onun benzerini getirebilme (üretme) hususunda aciz bırakılmaları sebebiyledir. Buradan Arapların retorik, fesahat ve nazım itibariyle Kur’an’ın benzeri bir sûre yapmaya güç yetirebilmelerinin imkanının engellendiği kastedilmektedir.[9] Bu sebeple Kur’an peygamberin mucizesi değildir, Allah’ındır ve onun nübüvvetine delil teşkil etmez. Nebi’nin doğruluğu ve kitabın mucize oluşu ğaybden haber vermesi dolayısıyledir.[10]

  • Allah nedensiz hiç bir şey yaratmamıştır ve bu neden ise menfaattir. “Ona göre yaratmanın nedeni kadim değildir. Ancak yaratılan şey var olduğu anda, bu neden hasıl olmaktadır. Bu nedenin veya illetin Allah'la bir ilgisi yoktur. Çünkü O, buna muhtaç değildir. Bu yaratma illeti, sadece yaratıkları ilgilendiren bir husustur. Çünkü bunda, onların faydalan vardır. Dolayısıyle Yüce Allah yaratıkları, Kendi menfaati için değil, onların öz menfaatleri için yaratmıştır.”[11] Bu sebeple iyiliklerin menfaati olan sevaba ilişkin mükafatlar Ahirette verilecektir. Dünyadaki nimetler daha çok imtihan ve/ya şükür sebebidir.

  • Allah, bir defada alemi şu anki hal üzere madenler, bitkiler, hayvanlar ve insanlar olmak üzere yaratmıştır (Kümun). Bu teoriye göre de Adem ilk insan değil, diğer insanlarla beraber yaratılmıştır fakat birbirlerinden haberleri yoktur çünkü Allah’ın hikmetiyle gizlenmişlik vardır. Zaman bakımından öncelik sonralık gizlinin keşfedilmesi veya ortaya çıkması (büruz veya zuhur) iledir, yaratmada (hudüs) veya varlıkta kıdem (sıra) ile değildir.[12] Yani bu teorisiyle yaratmada Allah’ın sürekli bir müdahalesi yoktur demek istemektedir.

  • Kur’an da bir cisimdir. Allah da mütekellimdir ve zatına bağlı olarak zatından konuşur. Yani kelam sıfatı yoktur ve kadim değildir, yaratılmıştır. Ne var ki O, bunu Allaf gibi atomculukla değil, “Kümun” teorisi ile açıklamıştır. Buna göre Kur’an bir kısım şekil, ses ve isimlendirmeden ibaret olan, Allah’ın fiil ve yaratmasıyla meydana gelmiş duyulan bir cisimdir. Lakin bildiğimiz şekilde insanların kelamı (konuşması) gibi tilavet edilebilecek bir şey değildir. İnsanların okuyup, üzerinden ses verdiği kitab bir kıraat olması hasebiyle arazdır. Kur’an cisim olarak ilk ve tek olarak yaratıldığı yerde, mahfuz’dadır.[13]

İşte tam burada, artık, Nazzam’ın kümun ve cisim nazariyelerini daha detaylıca açıklama gerekliliği doğmaktadır. Yoktan yaratmayı savunan Nazzam, alemin yaratılmasında diğer kelamcılar gibi, Allaf’ın bölünemeyen en küçük yapıtaşı yani atomculuğuna değil, onun yerine ikame ettiği kendi teroisi olan “kümun” nazariyesine ve “cisim-araz” teorisine dayanmıştır:

Cisim; uzunluğu, genişliği ve derinliği olan bir nesnedir. Cüzlerinin, üzerinde durulacak belirli bir adedi yoktur. Alemde var olan her şey cisimdir. Nazzam'a göre araz, hareketten başka bir şey değildir. Renk, tat, sıcak, soğuk, kuru ve yaş gibi başkalarının araz olarak nitelendirdiği mefhumlar, ona göre bir yeri kaplayan latif cisimlerden başka bir şey değildir. Bu da gösteriyor ki, ona göre, hareketin dışında kalan her şey cisimdir."[14](cisim-araz teorisi) Bir cismin diğer bir cisimde veya maddeye ait bir özelliğin (araz) cisimde bilkuvve var olması” ya da “kâinatın ve türlerin nüvesi ve ibtidai şekli olarak yaratılan ilk varlığın kendinden sonra ortaya çıkacak olan bütün varlık türlerini ve nesilleri kendinde, gizli (bi’l-kuvve) olarak bulundurması” şeklinde tanımlanabilecek kümûn teorisi ana hatlarıyla varlığın tek bir seferde, bir bütün olarak yaratılmasını ifade eder."[15](kümun-buruz nazariyesi)

Nazzam bu teoriyi geliştirmesiyle kainatı bu nazariyeye göre açıklamıştır. Meslea; ruhu ve nefsi de iç içe varlık kategorisi olarak düşünmüş ve insanın bedenini bu cisimlere bağlı alet (araz) olarak görmüştür. vs

Nazzam’ın bundan başka “tafra”, “hareket ve sükun”, “atomların sonsuza dek parçalanabilmesi” gibi birçok teorileri olup bugün bile bilim adamlarının ve araştırmacıların dikkatini çekmektedir. Tek başına atomların sonsuza kadar parçalanabilmesini o devirden savunabilmesi ve hatta, yaratılışı parçalanamayan en küçük yapıtaşı ile açıklayan Allaf ve Allaf takipçisi çoğunluğu oluşturan Mutezili görüşten ayrılması, bugün daha çok hakkının teslim edilmesini gerektiren bir detaydır.

Sonuç olarak denebilir ki, tespit edebildiğimiz kadarıyla, Nazzam, Yunan filozoflarının çok sayıda kitaplarını inceleyip tetkik ederek onların düşüncelerini, Mutezili düşünce ile uzlaştırmış/karıştırmıştır.[16] Savunulan ve ileri sürülen her teoride, bir kısım felsefi görüşlerin –hatta yer yer tabiatçı görüşe kaysa bile- Kur’an’ın akılcı yorumuna modifiye edildiği gözden kaçmamaktadır.[17] Lakin bu Nazzam’ın dine hizmet ve öteki itikadi-ideolojik taarruzlara karşı savunma amacına, özgünlüğüne ve çağları-insanları etkileyebilme özelliğine gölge düşüremez. Aksine O, İslam düşüncesinin rasyonalist vechesinde bir zenginliktir ve övünç sebebidir.

--------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

[1] Şehristani, (2011), Dinler Mezhepler ve Felsefi Sistemler Tarihi, (El Milel ve’n Nihal), s. 61, çev. Mustafa Öz, Litera Yay., 2. Baskı, İstanbul

[2] Aydınlı, Osman. (2013), İslam Düşüncesinde Aklileşme Süreci Mutezile’nin Oluşumu ve Ebu’l Hüzeyl Allaf, s.128, Ankara Okulu Yay., Ankara

[3] Aydınlı, a.g.e, s. 281

[4] Mesela bkz: Şehristani, a.g.e, krş. Huzeyliye-Nazzamiye, s.61-68

[5] Işık, Kemal. (1977), Nazzam ve Düşünceleri, İslam İlimleri Enstitüsü Dergisi III, s. 101 vd, Ankara Üni Basımevi, Ankara

[6] Işık, age, s. 102

[7] Şehristani, age, 63

[8] Şehristani, a.g.e, s. 64; Işık, a.g.e, s. 106

[9] Şehristani, a.g.e, s. 65

[10] Işık, a.g.e, s. 106

[11] Işık, a.g.e, s. 109

[12] Şehristani, a.g.e, s. 65

[13] Işık, a.g.e, s. 107

[14] Işık, age, s. 110

[15] Koloğlu, Orhan Şener (2008), M: “İbn Hazm’da Kümûn ve Yaratma”, Uludağ Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi Dergisi Cilt: 17, Sayı: 1, s. 196, Uludağ Üni Basımevi, Bursa

[16] Şehristani, a.g.e, s. 63

[17] Şehristani, a.g.e, s. 65

Featured Posts
Recent Posts
Archive
Search By Tags
Follow Us
  • Facebook Basic Square
  • Twitter Basic Square
  • Google+ Basic Square
bottom of page